
Hayatlarımız bizlere tanıtım amacıyla verilmiş hediye değildir. Yaşadığımız her anın bir bedeli vardır ve biz fark etsek de etmesek de bu bedeli öderiz. Belki yaşanılan şeylerin bedelini ödemiş olmanın sezgisiyle belki de insanın hep umut eden bir varlık olması nedeniyle, “üzüntü ve sıkıntıdan uzak bir yaşam geçireceğimiz” günlerin beklentisi içine gireriz. Ama “yaşamın gerçeği” diye adlandırdığımız olaylar ve diğer insanlar, söz birliği etmişçesine çoğunluğumuzun bu güzel hayallerini sürekli sabote eder. Ya da bize öyle görünür…
Her şeyin sürekli ve hızla değiştiği günümüzde hem değişime uyum sağlamak ve gelişmek hem de bu kendimizden, çevremizden emin olmak, kendimizi güvende hissetmek ihtiyacı içindeyiz. Siyasal karmaşalar, bölgesel çatışmalar, küresel terör eylemleri, ekonomik ve ekolojik problemler, dünya savaşları sonrasında biraz nefes almış gibi görünen gezegenimizde yeniden bir kaos ortamı yarattı. Görünen o ki bu karmaşa rüzgarı, bugüne kadar bildiğimiz yaklaşımlarla çözülemeyecek. Maalesef mevcut düşünce kalıplarını korumakta ısrar eden “modern insan”, bakış açısını değiştirip tüm yaşananlara daha kapsayıcı şekilde yaklaşmayı beceremezse bu karmaşada çözüm üretememekle birlikte kendisi de çok zarar görecek. Yani içimizdeki o iyimser insan, kendini değiştirmeyi başaramazsa hayal ettiği o güzel günleri yaşamak için biraz daha beklemek zorunda kalacak. Mutluluğa, başarıya ulaşmayı sağlayacak tüm formül ve yöntemler yüzyıllardan beri tüm insanlığın ilgisini çekti. Filozoflar, düşünürler, yazarlar, din ve bilim insanları bizleri kendi bilgileri ile aydınlatmaya çalıştı. Maalesef ki dünyamızın bu halini yaşayanlar olarak söz konusu formüllerin pek işe yaramadığını görüyoruz. Bunca olumsuzluk ve belirsizlikle birlikte insanlığın bilinç düzeyinin yükselmesine ilişkin iyimser ve kötümser yaklaşımlar arasında tartışma sürüp giderken kendi hayatlarımızı nasıl daha yaşanabilir kılacağız? Bu karmaşa ortamında hayatlarımızı nasıl kendi kontrolümüzde tutacağız? İyi ve kötü zamanlarımızda kendimizden memnun, mutlu ve daha dayanıklı olmak için ne yapmalıyız? Çeşitli gerekçe ve kolaycı yaklaşımlarla hayatımızın sorumluluğunu kadere, şansa veya başkasına bağlamak bizi istediğimiz sonuca götürecekmiş gibi görünmüyor. Yapabileceğimiz en iyi şey, hayatımızın sorumluluğunu alarak kendimizi tanımak ve geliştirmekten ibaret. O halde yaşamımızın sorumluluğunu alarak harekete geçmek ve bunun sonucunda da tatmin edici bir hayat yaşamak için ne gereklidir? Pek çok cevap verebiliriz bu soruya değil mi? Kimimizin listesi birkaç maddeyle tamamlanırken kimimiz sayfalar dolusu gereksinim listesi hazırlayabilir. Bu gereksinimler listesi önemlidir çünkü hayatlarımızın kontrolünü elimize almak ve daha tatmin edici bir hayat yaşamak için öncelikle ne istediğimizi bilmeliyiz. Gerçekten nasıl bir yaşamı istediğimizi biliyor muyuz? İstediğimizi bilmek ne kadar zor olabilir ki değil mi? Oysa en zor konularımızdan biridir ne istediğimizi keşfetmek. O çok övündüğümüz ve bizi diğer canlılardan ayırdığını öne sürdüğümüz; “düşünen ve akıllı bir varlık olmak” özelliğimiz “hayatta kalmamızı” kolaylaştırırken “yaşamamızı” ne kadar kolaylaştırıyor dersiniz? Her şeye rağmen ne istediğimizi bildiğimizi savunabiliriz. O halde istediklerimizi yazıya dökmek çok zor olmasa gerek! Yazdığımız bu listedeki maddeleri okuduğumuzda ne hissediyoruz? Eksik bir şeyler varmış gibi geliyor mu? İsteklerimiz bizim isteklerimiz mi yoksa çevremizin bizden beklentilerinin yansıması mı? Bu istekler, nihai yani en üst düzeydeki isteklerimiz mi? Yoksa bir zamanlar belirlediğimiz hedeflerin bugüne miras kalmış uzantıları mı? “Ben çok net biriyim ve ne istediğimi biliyorum.” diyenlerimiz vardır elbet. Ama isteklerimizin geçerliliğini kontrol etmek için bir küçük soru yeter bize. “Buna ulaşmış olmak bana ne sağlayacak?” Bu soruya verdiğimiz cevap/cevaplara da aynı soruyu sormaya devam edersek ne olur dersiniz? Öyle bir noktaya geliriz ki aslında ilk hareket noktamıza, isteğimizin temelindeki niyete/niyetlere ulaşırız. Ve bunu fark etmek, kendimiz hakkında tahminimizden daha fazla bilgi verir bize. Bu ulaştığımız sonuç aslında kendimize ait “hayat amaç (misyon)” bildirgemizdir. Yani çevremize vaat ettiğimiz faydayı ve çevremize katmak istediğimiz değeri ifade eder. Hayat amaçlarımızın farkına vardığımızda, hedeflerimizi ve eylemlerimizi belirlememiz daha kolay olacaktır. Hayatımızın kontrolünü ele alma sürecinde en önemli adımlardan biridir hayat amaçlarımızı belirlemek. Düşünün bir kere, yıllarımızı harcayıp onca emek verdiğimiz şeye ulaştığımızda onun beklediğimiz ve gerçekten istediğimiz şey olmadığını anladığımızda nasıl hissederiz? Sadece hayal kırıklığı değil boşa yaşanmış bir ömür! Galiba hiç birimiz bu duruma düşmeyi istemeyiz. Peki, çevremizdeki kaç kişi bu durumla yüzleşmiştir dersiniz? İşin özü “ne istediğimizi bilmek önemlidir”. Daha da önemlisi yaşantımız boyunca bu isteğimizin sabit kalmayacağının farkında olmaktır. Bu nedenle ara sıra durup istediğimiz bu şey hakkında biraz düşünmek ve o anki duruma uygun olarak güncellemeler yapmamız faydalı olacaktır. Tüm bu süreçte amaçlarımız: belirgin, ölçülebilir, ulaşılabilir, zamanla sınırlandırılmış, ulaşmak için emek harcamaya değer, eylem adımlarının gerçekleştirilmesi bizim kontrolümüzde olan ve pozitif sonuçları içeren nitelikte olmalıdır. Ne istediğimizi tespit etmek ve zaman zaman onu güncellemek hayatımızın kontrolünü elimizde tutmak için yeterli değil elbette. Amacımıza ulaşmamızı sağlayacak yolu belirleyebilmek için mevcut durumumuzu da iyi analiz etmeliyiz. Kişisel tarihimizi, duygusal ve zihinsel kapasitemizi, fiziksel özelliklerimizi, ilişkilerimizi, çevremizi, maddi olanaklarımızı tanımlamak; bütün bu faktörlerin bu günümüzü nasıl etkilediğini öğrenmek, nihai amaçlarımıza ulaşmak için, hangi yönlerimizi geliştirmemiz gerektiğini, hangi yönlerimizin bu süreçte bizi ayakta tutacağını, nelere dikkat etmemiz gerektiğini ve kim/nereden destek alabileceğimizi keşif etmemizi sağlar. Bu iki adımı kendimize yönelik derin bir analiz çalışması olarak değerlendirmemiz mümkün. Bundan sonraki adımlarımız ise hayat amacımıza ulaşmamızı sağlayacak, onu pekiştirecek eylemleri ve ara durakları belirlemek olmalıdır. Eylemlerimizin daha büyük bir amaca katkı sağlayacağını fark etmek, günlük yaşamda yolumuzu kaybetmememizi ya da her hangi bir nedenle yoldan ayrılmamız durumunda kararlı ve istekli bir biçimde tekrar yolumuza geri dönmemizi sağlar.
Belki de bu hayat yolculuğumuzda en önemli olan şey, hepimiz için kaçınılmaz olan sondan önce ne yaptığımız ve bir şekilde elde ettiğimiz bu eşsiz fırsatı nasıl değerlendirdiğimizdir. Karşımıza çıkan yol ayrımlarında seçtiğimiz yolda hem kendimize hem de yaşama değer katıp katmadığımızdır. Başka bütün zorunlulukları bir kenara bıraksak bile hem kendimizin hem de diğerlerinin yaşamlarına katkıda bulunmak için bir küçük adım atsak ömür dediğimiz yolculuğumuzu daha anlamlı hale getirmiş olmaz mıyız? Şimdi bütün bunları okur ve düşünürken daha anlamlı bir hayat yaşamak ve hayatımızın kontrolünü kazanmak için atacağımız küçük bir adım olsa, bu ne olurdu?