Hayatın telaşını, koşturmacasını ardında bırakıp biraz huzur bulmak için kitaplara sarılan insanlardan biriyim. Yine böylesi bir akşamda yarım saatte bitirilebileceğimi bildiğim ve daha önce defalarca okuduğum Halil Cibran’ın “Haberci” isimli kitabını okumaya başladım.
Aslında “başladım” demek pek doğru değil. Çünkü kitabı açar açmaz beni karşılayan “Sen kendinin habercisisin ve diktiğin kuleler kendi dev-özünün dışında yapılardır. Ve o öz de ayrı bir yapı olacak.
Ve ben de kendimin habercisiyim, çünkü gün doğarken önümde uzayan gölge öğle saatlerinde ayaklarımın altına çekilecek.” satırlarını okurken zihnimde uçuşmaya başlayan düşünceler kitabın ilerleyen bölümlerini okumama izin vermedi.
Sen kendinin habercisisin…
Ben kendimin habercisiyim…
Haberci…
Haberi ileten kişi… “Hangi haberi iletiyorum? Kimden aldığım haberi kime iletiyorum?”
Haberi usulünce hazırlayan ve yayın organlarında yayımlayan kimse… “Nasıl bir haber bu iletmeye çalıştığım? Kim ilgilenir haberimle? Neden ilgilenir? Ne işine yarar bu haber?”
Muhbir, ihbar eden kimse… “Neyi açığa çıkarmak istiyorum? Neden bunu açığa çıkarmalıyım?”
Bir durumun, bir olayın belirtisi… “Gelecek olan hakkında nasıl bir belirtiye sahibim? Nedir gelecekte olacağını işaret ettiğim durum?”
Ben gerçekten haberci miyim?
Kimdir haberci?
“Sorular hayata takılan çengeldir ve bu nedenle de soru işareti çengele benzer” derler ya! İşte tam da öyle oldu. Haberci kelimesi ile ilgili pek çok soru, işaretiyle birlikte zihnimde asılı takılıp kaldı.
Haberci olmalı mıyım?
Herkes haberci midir?
Kimimiz sadece haberleri duyan, okuyanlardanken kimimiz bu haberleri duymayan, görmeyen ve hatta duymazdan, görmezden gelenlerden olamaz mı?
Sorular çoğaldıkça çoğaldı zihnimde. Sonra içimdeki ses “soru sormayı bilmek çoğu zaman cevabı vermekten daha önemlidir.” diye seslendi. Zihnimde uçuşmaya devam eden soruları not almaya çalıştım elimden geldiğince. Biliyorum ki sorular yeni soruları doğuracak ama beraberinde cevaplarını da taşıyacaklar. Zamanla anlam ve önemini yitirseler bile mutlaka yeni soru ve cevaplara kaynak olacaklar.
Bu nedenle o akşam kayıt ettiğim soruların bir kısmını bu yazı ile paylaşmak istedim. Bilmem ilginizi çeker mi benim sorularım? Belki de benim kendime sorduğum sorular, sizin de kendinize soru sormanıza vesile olur. Kim bilir?
Haberci olmak istiyor muyum cidden? Canı, canlıyı ve yaşamı bu kadar seviyor ve kutsuyor muyum? İnanıyor muyum verdiğim ve vereceğim haberlerin bir işe yarayacağına?
Peki nasıl iletirsem haberimi değer katar hayata?
Dili ile dişi arasında konuşan, kuytu köşelerde kendi kendine konuşurken başkalarının beni anlamasını bekleyen bir haberci miyim? Yoksa söylediklerinin bir anlamı olmamasına rağmen bağırarak saçmaladığı için etrafında yüzlerce binlerce insanın yığıldığı bir haberci mi?
İlettiğim haberin sevinci ve kederini paylaşabilecek kadar geniş yürekli miyim? Cesur muyum haberin sonucunda faturanın tarafıma kesilmesini göze alacak kadar?
Kimdir veya nedir haber kaynağım? Ona sözlerini başkalarına iletecek kadar güvenir miyim? Güvenir miyim kendime onun sözlerini doğru aktarabilecek kadar?
Peki ya siz haberci misiniz? Haberci olmak ister misiniz? Sizin sorularınız ve cevaplarınız neler? Benim kendime sorduğum soruları sizinle paylaştığım gibi siz de soru ve cevaplarınızı paylaşmak isterseniz aşağıda bulunan yorum bölümünü kullanabilirsiniz.
Sizin de kendinize sorduğunuz sorular var değil mi?